Açlık ve yoksulluk sınırı ücret ve maaşların değerlendirilmesinde, ülkede yoksulluk oranının hesaplanmasında ve halkın refah seviyesini ölçmede kullanılan önemli bir ekonomik faktördür. Ülkemizin yüksek enflasyonla yaşamaya başladığı Eylül 2021’den bu yana açlık sınırı çok kısa süre asgari ücretin üzerinde kalmış, enflasyon verilerinin yükselmesiyle bir veya iki ay sonra asgari ücretin üzerine çıkmaktadır.

Ülkemizde çalışan nüfusun yaklaşık yüzde 38’i asgari ücretle geçinmeye çalışmaktadır. Bu orana emekliler de dahil edildiği zaman çalışan nüfusun yarısı açlık sınırının altında yaşıyor demektir. Asgari ücret ve emekli maaşlarına ne kadar zam yapılırsa yapılsın alım gücü yükselmediği sürece çözüm değildir. Yani enflasyonun kontrol altına alınması elzemdir. Vatandaşlarımızın açlık sınırı altında kalmaması için maaşların her ay TÜİK tarafından açıklanan TÜFE oranı baz alınarak güncellenmeli veya her ay açlık sınırı baz alınarak maaşlar değerlendirilmelidir.

Yukarıdaki grafikte 2023 yılı nisan ayı sonuna kadar açlık ve yoksulluk sınırı ile asgari ücretin karşılaştırmasını görüyorsunuz. Görüldüğü üzere asgari ücrete %50 zam yapıldığı ocak ayında neredeyse açlık sınırı ile aynı olan asgari ücret bugüne kadar geçen dört ayda yüksek enflasyon nedeniyle aradaki fark açılıyor. Enflasyon aynı şekilde seyrederse temmuza kadar aradaki farkın daha da açılacağı aşikardır.

Açlık sınırı, dört kişilik bir ailenin sadece alması gereken gıda için yapılan harcamaların toplamıdır. Yani asgari ücretle çalışan büyük kesimin, gıda ihtiyacını karşılaması zor demektir.

Yoksulluk sınırı ise dört kişilik bir ailenin aylık gıda harcamalarına ek olarak kira, faturalar, eğitim, sağlık, kıyafet, ulaşım gibi giderlerinin ilave edilmesi ile hesaplanır.

Yoksulluk sınırı baz alınacak olursa ülkemizde nüfusun çok az bir oranında vatandaşımızın yoksulluk sınırının üzerinde maaş aldığı söylenebilir.

Enflasyon nisan ayı için %42 olarak açıklansa da vatandaşın enflasyonunun en az bu oranın iki katı olduğu bir gerçektir. Başta gıda ürünleri olmak üzere fiyatlar her geçen gün yükselmesine rağmen kâğıt üzerinde düşük çıkmaktadır. Burada baz etkisini de unutmamak gerekir.

Türk-İş verilerine göre nisan ayında açlık sınırı 10135, yoksulluk sınırı ise 33015 TL ye yükselmiş bulunuyor. Bekâr bir çalışanın aylık toplam yaşama maliyeti ise nisanda 13 bin 165 TL’ye ulaştı.

Ankara’da yaşayan dört kişilik bir ailenin sadece gıda için yapması gereken asgari harcama tutarı, bir önceki aya göre yüzde 5,67 oranında artmış oldu. Dört aylık değişim oranı yüzde 24,65 oranında olurken, son 12 aylık değişim oranı ise yüzde 90,38 olarak öne çıktı. 12 aylık ortalamalara göre değişim oranı yüzde 115,74 olarak hesaplandı.

Verilere göre et, tavuk, balık, yumurta, kuru baklagiller, yağlı tohum ürünlerinin bulunduğu grupta yüksek fiyat artışları yaşandı. Ortalamada ilk kez balık 140 TL’yi, dana eti 300 TL’yi, kuzu eti ise 350 TL’yi geçerek rekor kırdı, yumurtanın tanesi 3,5 TL’ye dayandı.

Ücretlilerin satın alma güçlerinin enflasyon nedeniyle aşındığı belirtilen açıklamada, şu ifadelere yer verildi: “Yapılması gereken zorunlu harcamaları karşılamakta yetersiz kalan ücret gelirleri nedeniyle hayat pahalılığı dar gelirlinin peşini bırakmıyor. 1,5 yıldan fazla süredir gıda enflasyonu yüksek seyrediyor. Bu durum sabit gelirlilerin ücret ve maaşlara yapılan zamlara rağmen büyümeden pay almak bir yana alım gücünü düşürüyor. Buna bağlı olarak örneğin son bir ayda ortalama 50 TL, son bir yılda yüzde 150 artan kırmızı eti tüketmek düşük gelirli vatandaşlar için mümkün olmuyor. Sadece hayvansal ürünler değil mutfakta en fazla tüketilen gıdalardan kuru soğan ve patates fiyatları da son bir yılda iki katına kadar artmış durumda. Üstelik dünyada gıda fiyatları BM Gıda ve Tarım Örgütü’ne (FAO) göre bir yıldır aralıksız her ay düşerek yüzde 20 azalmış olmasına rağmen… Günümüzde temel sorun geçim sıkıntısıdır.”

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist