Ekim ayının ikinci haftası hem küresel ekonomi hem de Türkiye açısından dikkatle izlenen gelişmelere sahne oldu. Dünya genelinde merkez bankalarının faiz kararları, enerji piyasalarındaki dalgalanmalar ve jeopolitik riskler ekonomik gündemin ana başlıklarını oluştururken, Türkiye cephesinde enflasyonla mücadele, büyüme beklentileri ve dış ticaret dengesi öne çıktı. Küresel ekonominin “soğuma ama dirençli” görünümü, Türkiye’nin ise “denge ve istikrar” arayışındaki adımları bu haftanın ekonomi panoramasına damgasını vurdu.
Küresel Görünüm: Soğuyan Talep, Dirençli İstihdam ve Faizlerin Zirve Noktası
Hafta boyunca küresel piyasalarda ABD Merkez Bankası (Fed) ve Avrupa Merkez Bankası (ECB) yetkililerinin açıklamaları belirleyici oldu. Eylül ayı verileri, küresel ekonomide yavaşlama sinyallerinin güçlendiğini, ancak istihdam piyasalarının hâlâ güçlü kaldığını ortaya koydu.
ABD ekonomisi, üçüncü çeyrekte büyüme hızında yavaşlama işaretleri vermeye başladı. Tüketici harcamalarında ivme kaybı gözlenirken, çekirdek enflasyon göstergeleri de son 18 ayın en düşük seviyelerine geriledi. Bu tablo, FED’in faiz artırım döngüsünü tamamladığına yönelik beklentileri güçlendirdi. Piyasalar, 2026’nın ilk çeyreğinde olası bir faiz indirimi olasılığını fiyatlamaya başladı. Ancak Fed üyeleri, “erken gevşeme” sinyali vermekten kaçınarak finansal istikrar risklerine dikkat çekti.
Avrupa tarafında tablo daha karmaşık. Euro Bölgesi’nde sanayi üretimi daralmaya devam ederken, özellikle Almanya ekonomisindeki durgunluk bölge genelinde büyümeyi baskılıyor. Buna karşın, enerji fiyatlarındaki gerileme ve lojistik maliyetlerdeki düşüş enflasyonun kontrol altına alınmasını kolaylaştırıyor. ECB, 2024’te başlattığı faiz artırım sürecinin ardından politika faizini %4,25 seviyesinde sabit tuttu. Ancak banka, ekonomik aktivitedeki yavaşlamayı yakından izleyerek 2026 başında faiz indirimi için zemin hazırlıyor.
Asya ekonomilerinde ise tablo farklı. Çin, üçüncü çeyrek büyüme verisinde %4,6’lık oranla beklentilerin hafif üzerinde bir performans sergiledi. Bu durum, hükümetin iç talebi canlandırmak amacıyla attığı mali teşvik adımlarının etkili olmaya başladığını gösteriyor. Japonya Merkez Bankası ise zayıf yen karşısında döviz piyasalarına doğrudan müdahale sinyali vererek küresel yatırımcıların dikkatini çekti.
Genel olarak bakıldığında, 13-18 Ekim haftası küresel ekonomi açısından “düşük büyüme ama kontrollü enflasyon” temasının öne çıktığı bir dönem oldu. Sermaye piyasaları, tahvil faizlerindeki gerileme ve risk iştahındaki artışla toparlanma eğilimi gösterdi.
Enerji ve Emtia Piyasaları: Jeopolitik Gerilimler Yeniden Gündemde
Orta Doğu’da yeniden tırmanan jeopolitik riskler, enerji piyasalarının gündemini belirledi. İran ve İsrail arasında yaşanan diplomatik gerilim, petrol fiyatlarını haftalık bazda %3 civarında yukarı taşıdı. Brent petrol 63 dolar/varil bandına yükselirken, doğalgaz fiyatları da Avrupa’da hafif artış gösterdi.
Ancak küresel arzın güçlü kalması ve talep tarafındaki yavaşlama beklentisi, fiyatların kalıcı olarak tırmanmasını engelledi. ABD’nin kaya petrolü üretimini artırması ve OPEC dışı ülkelerin üretim kapasitelerini genişletmesi bu dengeyi sağladı.
Altın fiyatları ise güvenli liman talebinden destek buldu. Ons altın 2.64dolar seviyesini test ederken, dolar endeksindeki gevşeme bu yükselişi destekledi. Küresel yatırımcılar, faizlerin zirveye ulaştığı bir dönemde yeniden “altın ve tahvil kombinasyonu” stratejisine yönelmeye başladı.
Türkiye Ekonomisinde Gündem: Dengelenme Sürecinde Kritik Dönemeç
Türkiye cephesinde 13-18 Ekim haftası hem makroekonomik veriler hem de politika adımları açısından yoğun geçti.
Enflasyon görünümü, haftanın en çok tartışılan konusuydu. Eylül ayında yıllık tüketici enflasyonu %33,5’a ulaşırken, baz etkisi ve kur geçişkenliğinin etkisiyle yılın son çeyreğinde sınırlı bir yavaşlama bekleniyor. Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB), yıl sonu enflasyon beklentisini %29 civarında tutarken, dezenflasyon sürecinin 2026 ortalarından itibaren güçleneceğini öngörüyor.
Para politikası tarafında TCMB’nin sıkı duruşunu koruduğu görüldü. Banka, haftalık repo faizini %45 seviyesinde sabit tutarken, “gerekirse ilave sıkılaşma adımlarının gündeme gelebileceği” mesajını yineledi. Likidite yönetiminde ise sterilizasyon adımları hız kazandı; kısa vadeli mevduat faizleri %50’ye yaklaşarak finansal sistemde denge sağlanmaya çalışıldı.
Büyüme tarafında ekonominin yılın üçüncü çeyreğinde yavaşlama sinyalleri vermesi dikkat çekti. Sanayi üretimi Eylül ayında yıllık bazda %1,3 daralırken, ihracatın bölgesel zorluklar nedeniyle beklenenin altında kalması dış dengeyi baskıladı. Ancak hizmet sektörü ve turizm gelirlerindeki artış, büyümenin sert düşmesini engelledi.
Dış ticaret cephesinde ihracatın kompozisyonu yeniden tartışma konusu oldu. Avrupa pazarında daralma, ihracatçıların alternatif pazarlara yönelmesini hızlandırdı. Latin Amerika, Orta Asya ve Kuzey Afrika ülkeleriyle yeni ticaret anlaşmalarının devreye alınması, Türkiye’nin dış ticaret dengesinde yapısal çeşitliliği artırma çabalarının bir parçası olarak değerlendirildi.
Finansal piyasalar tarafında ise kur ve tahvil hareketleri dengeli seyretti. Dolar/TL kuru 35,7 civarında yatay kalırken, 10 yıllık tahvil faizleri %29 seviyesinden geriledi. Borsa İstanbul’da ise bankacılık hisseleri öncülüğünde 9.400 puan seviyesi test edildi.
Değerlendirme: 2025’in Son Dönemine Girerken Küresel ve Yerel Eksenlerde Denge Arayışı
Ekim ayının ortasında dünya ekonomisi, bir yandan yavaşlayan büyüme ve azalan enflasyonla “normalleşme evresine” girmiş görünüyor; diğer yandan ise jeopolitik risklerin ve enerji fiyatlarındaki oynaklığın hâlâ ekonomileri kırılgan tuttuğu bir dönemi yaşıyor.
Türkiye açısından tablo daha karmaşık: para politikasında sıkı duruş sürüyor, ancak büyümenin ivme kaybetmemesi için maliye politikasının dengeleyici adımlar atması gerekiyor. 2025 sonuna doğru kamu harcamalarının kompozisyonu, ihracat destekleri ve iç talebi yönlendiren kararlar, makroekonomik dengelerin geleceği açısından belirleyici olacak.
Sonuç olarak 13-18 Ekim 2025 haftası, küresel ekonomide “yumuşak iniş” umudunun güçlendiği, Türkiye ekonomisinde ise dengelenme sürecinin kritik bir eşiğe geldiği bir dönüm noktası olarak kayda geçti. Dünya ekonomisi “faizlerin zirvesinden yavaş yavaş aşağı inmeye hazırlanırken, Türkiye bu geçiş sürecinde fiyat istikrarını kalıcı hâle getirmek için politikalarını titizlikle sürdürmek zorunda.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar