Küresel ekonominin en hassas göstergelerinden biri olan döviz kuru, bir ülkenin ekonomik istikrarını, dış ticaret dengesini ve yatırım iklimini doğrudan etkileyen stratejik bir unsurdur. Kur seviyesi yalnızca ihracat ve ithalat fiyatlarını değil, aynı zamanda enflasyon, faiz oranları ve büyüme dinamiklerini de belirler. Bu nedenle “döviz kuru yönetimi” kavramı, makroekonomik politikaların kalbinde yer alan ve ulusal refahın sürekliliğini sağlayan bir yönetişim meselesi haline gelmiştir.
Günümüzde ülkeler, kur politikasında iki uç arasında tercih yaparlar: tamamen serbest dalgalanmaya bırakmak veya sıkı biçimde kontrol etmek. Ancak pratikte çoğu ekonomi “yönetilen dalgalanma” denilen karma bir model uygular. Bu modelde merkez bankası, kurun aşırı oynaklığını sınırlamak için döviz piyasasına gerektiğinde müdahale eder, ama aynı zamanda piyasa dinamiklerinin de belirleyici olmasına izin verir. Türkiye de uzun süredir bu yaklaşım içinde hareket eden ülkelerden biridir.
Döviz Kuru ve Makroekonomik İstikrar İlişkisi
Döviz kurundaki ani dalgalanmalar, ekonomide bir dizi zincirleme etki yaratır. Örneğin, ulusal paranın hızlı değer kaybı ithalat maliyetlerini artırarak enflasyonist baskı oluşturur. Bunun yanında üretim süreçlerinde ithal girdi oranı yüksek olan ülkelerde maliyet artışı doğrudan fiyatlara yansır. Tam tersi durumda, ulusal paranın aşırı değerlenmesi ihracat rekabet gücünü zayıflatır, dış ticaret açığını büyütür ve büyüme üzerinde baskı yaratır.
Dolayısıyla merkez bankalarının amacı kuru belirli bir seviyede tutmak değil, oynaklığını azaltmak ve beklentileri yönetmektir. Beklentilerin yönetimi, özellikle finansal piyasalarda güvenin korunması açısından belirleyici rol oynar. Çünkü yatırımcıların kararları yalnızca mevcut kurlara değil, gelecekteki kur hareketlerine ilişkin öngörülerine bağlıdır. Bu noktada iletişim politikası da döviz kuru yönetiminin bir parçası haline gelir.
Merkez Bankalarının Rolü ve Araçları
Döviz kuru yönetiminde en önemli aktör merkez bankasıdır. Merkez bankaları, rezerv yönetimi, döviz alım-satım ihaleleri, açık piyasa işlemleri ve faiz oranı kararlarıyla piyasadaki döviz arz ve talebini etkileyebilir. Rezervlerin seviyesi, bu müdahalelerin etkinliği açısından kritik öneme sahiptir. Yüksek rezervler, piyasaya güven verir ve spekülatif hareketlerin etkisini sınırlayabilir.
Bununla birlikte, doğrudan döviz satışları veya alımları geçici bir rahatlama sağlayabilir; kalıcı istikrar ancak yapısal temellerle mümkündür. Yani üretim kapasitesi, dış ticaret dengesi ve sermaye hareketleri uyumlu hale gelmedikçe kur istikrarı kalıcı olamaz. Bu nedenle modern merkez bankacılığı anlayışı, döviz müdahalelerini “kısa vadeli denge aracı” olarak görürken, orta ve uzun vadede makro ihtiyati politikaları ön plana çıkarır.
Ayrıca, faiz oranı politikası da kur yönetimiyle yakından bağlantılıdır. Faiz artışı, yabancı sermaye girişini teşvik ederek ulusal para birimini güçlendirebilir; ancak bu durum ekonomik büyümeyi yavaşlatabilir. Tersi durumda, faiz indirimi yatırım ortamını canlandırsa da dövize olan talebi artırarak kur baskısı oluşturabilir. Bu nedenle para politikası, döviz kuru hedefiyle birlikte uyum içinde tasarlanmalıdır.
Türkiye Deneyimi: Denge Arayışı
Türkiye ekonomisi, son yirmi yılda döviz kuru dalgalanmalarının hem risklerini hem de fırsatlarını yakından yaşamıştır. Özellikle 2018 ve 2021 dönemlerinde yaşanan kur şokları, döviz piyasasındaki oynaklığın finansal istikrar üzerindeki etkilerini gözler önüne sermiştir. Bu süreçlerde döviz rezervlerinin seviyesi, dış finansman koşulları ve politika iletişimi, piyasa algısını belirleyen başlıca unsurlar olmuştur.
Türkiye’nin mevcut döviz kuru politikası, temelde yönetilen dalgalanma modeline dayanmaktadır. Yani kur piyasada arz ve talep koşullarına göre belirlenmekle birlikte, aşırı oynaklık durumlarında Merkez Bankası döviz likiditesini dengeleyici yönde adımlar atmaktadır. Bunun yanı sıra ihracat gelirlerinin bir kısmının döviz olarak tutulması, kur korumalı mevduat uygulamaları ve rezerv güçlendirme stratejileri, kur istikrarını destekleyici unsurlar olarak ön plana çıkmaktadır.
Ancak kur istikrarının uzun vadede sürdürülebilmesi için yalnızca parasal araçlar yeterli değildir. İhracatın katma değer yapısının güçlendirilmesi, enerji bağımlılığının azaltılması, dış borç yönetiminin disiplinli yürütülmesi ve yabancı yatırım güveninin artırılması gibi yapısal adımlar da bu sürecin ayrılmaz parçasıdır.
Küresel Dalgalanmalar ve Yerel Tepkiler
Son yıllarda ABD Merkez Bankası (Fed) başta olmak üzere büyük merkez bankalarının faiz kararları, gelişmekte olan ülkelerin döviz kurlarını doğrudan etkilemektedir. FED’in faiz artırımı, doların küresel olarak değer kazanmasına yol açarken, bu durum Türkiye gibi dış finansmana bağımlı ekonomilerde döviz talebini artırmakta ve ulusal para üzerinde baskı yaratmaktadır.
Bu nedenle döviz kuru yönetimi, yalnızca iç ekonomik dengelere değil, küresel finansal hareketlere de duyarlıdır. Türkiye’nin bu ortamda izleyebileceği en rasyonel yol, öngörülebilir ve istikrarlı bir politika çerçevesi oluşturmaktır. Bu çerçeve hem iç yatırımcıya hem de uluslararası piyasalara güven verir; böylece kur üzerindeki spekülatif baskılar azalır.
Sonuç: Güven Temelli Bir Kur Politikası
Döviz kuru yönetimi, sadece teknik bir para politikası meselesi değil, aynı zamanda ekonomik güvenin sürdürülebilirliğini belirleyen stratejik bir araçtır. Sağlam rezerv yapısı, tutarlı politika iletişimi ve uzun vadeli yapısal reformlar, döviz kurunda istikrarın temel dayanaklarıdır.
Türkiye açısından bakıldığında, kur istikrarı yalnızca fiyat istikrarını değil, aynı zamanda yatırımcı güvenini, dış ticaret performansını ve büyüme potansiyelini de doğrudan etkilemektedir. Bu nedenle döviz kuru yönetimi, günü kurtarmaya dönük müdahalelerden ziyade, uzun vadeli bir ekonomik vizyonun ayrılmaz unsuru olarak ele alınmalıdır.
Kur istikrarını korumak, aslında ekonomiye güveni korumaktır. Güvenin olduğu yerde sermaye kalıcı olur, üretim artar ve refah sürdürülebilir hale gelir. Döviz kuru yönetimi de işte tam bu noktada, ekonomik politikanın görünmeyen ama en güçlü direği olarak varlığını sürdürür.
ZAFER ÖZCİVAN
Ekonomist-Yazar