Enflasyon yükselmeye devam ediyor, döviz kurları yukarı doğru az da olsa hareketli, işsizlik sorunu gündemini koruyor, hayat pahalılığı dar gelirlileri zora sokuyor. Millet olarak saymaya çalıştığım ekonomik problemleri aşmaya çalışırken ve de belli kesimlerin yaptıkları fedakarlıklar ortadayken sağ olsun bazı siyasetçilerimiz ve devlet büyüklerimiz bir takım öğüt verici ve düşündürücü sözler sarf etmekten geri kalmıyorlar ve bu sözler benim gibi emekli ve dar gelirlileri üzüyor ve kabullenmekte zorluk çekiyoruz. Bunlardan bazılarını yazmaya çalışacağım.

*Bir depo benzinde yaklaşık 50-60 TL tasarruf amacıyla geceleri oluşan uzun kuyruklar” geçim sıkıntısından değil, araç çokluğundandır.”

*Domatesi iki tane, eti çok az alın. Mevsimi olmadığı için sağlığa zarar verebilir.

*Yabancı ülkelerde yatırımcılarla yapılan toplantıda“ bürokrasiyi  her zaman aşarız arkamızda sayın cumhurbaşkanımız var.” Burada yatırımcılara güven verme yerine güvensizlik algısı yaratıyor. Çünkü bürokrasiye güvenimiz olmadığı ortaya çıkıyor. Yani para gelsin de nasıl gelirse gelsin mantığı söz konusu.

*Ekonomi gözlerdeki ışıltıdır.

*15 yıl önce buzdolabı yoktu şimdi beyaz eşya satışları çoğaldı.

*200 liracık çok para değil.

*Dünya Türk ekonomi modelini izliyor.

*Ramazan pişesinin fiyatı 6 TL. olarak açıklandığında pide yerine somun yiyin.

İşte saymaya çalıştığım ve bizleri üzen bazı sözlerden alıntılar.

Ekonomiye genel anlamda bakacak olursak.

Yerli ve milli paramız olan TL’nin değeri oldukça düştü. Halkın alım gücü her geçen gün azalıyor ve aile bütçeleri gittikçe daralıyor. İyi ki bir müddet önce paramızdan altı sıfır atılmış, yoksa rakamlarla boğuşacaktık.200 TL liracık haline geldiği için yakın zamanda 500 TL banknotlarla tanışabiliriz. Liracık diye tabir edilen 200 TL. Çoğumuzun cebinde bulunmuyor.2019 yılında 200 TL 163 dolar iken bugün için 13 dolar değerinde ve asgari ücreti bir çalışanın günlük kazancı 163 TL ye karşılık gelmektedir. Demek ki paramız hakikaten düşük değer ifade ediyor. Diğer taraftan ucuz ekmek alabilmek için soğuk ve kar yağışına aldırmadan uzun kuyruklar oluşturan vatandaşlarımız mevcut.

Açlık ve yoksulluk sınırı her ay değişmektedir. Bugün için açlık sınırı 4500 TL, yoksulluk sınırı ise 14,000 TL. civarındadır. Yaklaşık 16 milyon kişi açlık sınırının altında,50 milyon kişi de yoksulluk sınırının altında yaşamaya çalışmaktadır. Ülkemizde asgari ücret 4253 TL. ye çıktığında %50 zam yapıldı diye sevinmiştik ama maalesef bir ay geçmeden verilen oran enflasyonun altında eridi ve şu günlerde asgari ücrete ek zam yapılması gündeme geldi. Dileğimiz odur ki her üç ayda bir asgari ücret ve emekli zamları enflasyonun üstünde bir artışla değerlendirilmelidir. Biz emeklilerin durumu daha elzemdir. Çünkü geçtiğimiz yılbaşında verilen artış oranı %25 de kalmıştı. İddiam odur ki en çok sıkıntı çeken kesim emeklilerdir. Çünkü en düşük emekli aylığı 2500 TL dir ve asgari ücretin altındadır. Bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için en düşük emekli aylığı asgari ücrete eşitlenmelidir. Bir başka konu da devletten yardım alan aile sayısı her geçen yıl artış göstermektedir.2020 yılında 4 milyon aile yardım alırken bu sayı 2021 yılında 11 milyona yükselmiştir. Aynı şekilde 2020 yılında 42,000 çocuk okul aile birliğinden yardım alırken 2021 yılında aile birliğinde yardım alan çocuk sayısı 132,000’e yükselmiştir. Bu da gösteriyor ki millet olarak sürekli fakirleşiyoruz, alım gücümüz azalıyor, hayat pahalılığıyla mücadele gücümüz kalmıyor.

Sanayi sektöründe faaliyet gösteren iş insanları yükselen döviz kurları nedeniyle tedarik sıkıntısı çekiyor ve önünü göremediği için sağlıklı ve sürdürülebilir bir plan program yapamıyorlar. Genellikle günlük olarak çözüm bulmaya çalışıyorlar. Üretimde kullanılan ve ithal yoluyla gelen ara mal ve yardımcı mamullerin fiyat artışları üretim maliyetine ekleniyor ama Pazar koşulları gereği istenen oranda olmadığı gözleniyor. Çünkü TÜİK tarafında açıklanan şubat ayı tüfe oranı %55, ÜFE oranı ise %105 dir. Bu ne demek? Üreticiler artan girdi maliyetlerini fiyatlarına yansıtamamış demektir ve en kısa sürede yansıtması zorunlu olduğu için bir müddet daha enflasyonla yaşayacağız demektir. Enflasyon sıralamasında Avrupa ülkeleri arasında ilk ona girmeyi başardık. Kira artışları geçen yıla göre %85 arttı. Cari fazla hedefi ile açıklana ekonomik programa rağmen cari açık vermeye başladık.

Amerikan merkez bankası FED yetkilisi %6 olan enflasyon oranı ile mücadele edemezsek Türkiye’nin durumuna düşeriz diye bizi örnek veriyor. Bu durum ülke olarak bizi çok düşündürücüdür. Aylardır beklenen FED faiz oranı 25 baz puan artmasına rağmen bizim merkez bankası savaşı bahane ederek politika faizin %14 de sabit tuttu. Öte yandan dövizin ateşini düşürmek için ortaya konulan kur korumalı mevduatın birinci döneminin vadesi doldu ve maalesef hazineye yaklaşık 15 milyar TL. yük getirecek. Yani zenginlerin alacağı faiz, fakirlerin vergilerinden karşılanacak.

Rusya Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte özellikle gıda konusunda sıkıntı çekeceğimiz aşikardır.  Hemen hemen her gün yapılan akaryakıt zamları başta taşımacılık olmak üzere iğneden ipliğe her ürünün fiyatına yansıyacaktır.

Geçen günlerde %8.25 gibi yüksek bir oranla borçlandık. Avrupa ülkelerinde borçlanma oranı yaklaşık %2,5 civarındadır. Bizin yüksek maliyetle borçlanmamızın nedeni CDS risk primimizin yüksek seviyede olmasındandır.

Saygılarımla

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist