İçinde bulunduğumuz dönemde sanayi ve ticaret işletmelerinin neredeyse tamamı güncel fiyat ayarlaması yapmak zorunda kaldı. Bunun en önemli sebebi ise üretim maliyetlerinin kurlara bağlı olarak değişim göstermesidir. Bir üretim işletmesi üretimde kullanacağı hammadde stokunu gücü ölçüsünde yapmak zorundadır. Çünkü yoğun rekabet içinde olan piyasalarda müşteri memnuniyeti ön planda tutulmalı, alınan siparişler, verilen taahhütler yerine getirilmelidir. Üretimden başlayan faaliyet süreci satış işlemine kadar devam eder.

Günümüzde işletmeler özellikle hammadde alımları konusunda belirsizlik yaşamakta veya her gün değişen fiyatlardan dolayı önlerini görememektedir. Kur değerlerinde oluşan hareketler, işletmelerin istikrarlı olmasını, üretim ve satış bütçelerini olumsuz yönde etkilemiştir. Kurlar istikralı olabilse yani yüksek de olsa orta ve uzun vadeli program açısından sorun olmayacak hem üretim hem de satış işletmeleri de en azından orta vadeli plan ve program yapabileceklerdir.

Üretim giderleri için de benzer gelişmeler söz konusudur. TÜİK tarafından açıklanan oranlar baz alınarak yılda iki kez yapılan zamlar, personeli tatmin etmediğinden bu oranlar arttırılarak işveren tarafından karşılanmaktadır. Çalışan kesim bu konuda haklıdır. Çünkü TÜİK in açıkladığı enflasyon oranı ile yaşadığımız enflasyon arasında fark vardır. Dolayısıyla TÜİK verilerinin gerçeği yansıtmadığı söylenebilir. Kaldı ki verilen zamlar geçmişe dönük olarak yapılmakta, geleceğe dönük yaşanacak enflasyon tahmini ilave edilmemektedir. Bu durumda dar ve orta gelirli vatandaşlar geçim sıkıntısı çekmeye devam etmektedir.

Üretim yanında satış konusuna baktığımızda ise bambaşka uygulamalar söz konusu olabiliyor. Örneğin hammadde ve ara mamul girdileri genellikle peşin alınmakta, vade teklifinde ise aylık vade farkları faturaya yansıtılmaktadır. Hâlbuki satış aşamasında ise böyle bir kural yoktur ve uygulamak da çok zor hatta imkansızdır. Çünkü millet olarak vade farkı terimi bazı sektörler için geçersizdir ve alıcı ile satıcı arasında iş birliğinin sonlanmasına kadar gidebilecek sonuçlar doğurabilir.

Döviz kurlarının yükselmesi lojistik ücretlerinin de artmasına yol açmaktadır. Ancak ihracat kur seviyelerine paralel olarak satış yapıldığı için işletmelere problem olarak almamaktadır. Yurt dışındaki müşteriler için malımız zaten ucuz kalmıştır. Yerli ve milli paramızın önemli derecede değer kaybetmesi, yurt dışındaki ithalatçının maliyetlerini doğal olarak düşürmektedir. İhracatın en olumlu yönü yerli piyasaya göre. Sipariş sırasında müşteri ile anlaşılan oranda avans alınarak yükleme sırasında kalan bakiyenin tahsil edilmesidir. Yani ihracatta tahsilat problemi yoktur.

Özellikle sanayi işletmelerinde en önemli konulardan biri de insan kaynaklarıdır. İşverenlerin genelinde teknik ve kalifiye eleman sıkıntısı olduğu bir gerçektir. Yanlış hatırlamıyorsam ülkemizde 213 tane üniversitemiz var ve yurdumuzun dört bir yanına yayılmış durumdadır. Geleceği emanet edeceğimiz gençlerimiz için yüksek öğrenim kolaylaşmıştır ve birçok öğrenci ikametgahını değiştirmek zorunda kalmamaktadır. Ancak yukarıda bahsettiğim gibi, üretim işletmelerinde kalifiye ve teknik eleman sıkıntısı üst seviyededir. Dolayısıyla üniversitelerimiz çoğalmış ama endüstri meslek liseleri yetersiz kalmış demektir. Bu konunun devlet büyüklerimiz tarafından acil olarak ele alınmalıdır.

Konutlarda olduğu gibi işyeri kiraları da üretim işletmelerinin önemli sorunlarından biridir. Yıllık ortalama artış oranı %150 nin üstüne çıkmıştır. Bazı ev sahipleri ve işyeri sahipleri ise TÜİK verilerini dikkate alarak TÜFE oranında kira artışı istemektedir. Normal olanı da TÜİK enflasyon oranlarıdır.

Yukarıda genel olarak üretim işletme giderlerini özetlemeye çalıştım. Üretimde bir de belli olmayan giderler vardır. Genel imalat maliyeti olarak adlandırılan giderler kısaca GİM olarak hesaplarda yer alır. Renk olarak elektrik kesilmesi, herhangi bir makinanın arıza yapması, insan kaynaklarından bir veya daha fazla personelin mazereti nedeniyle işe gelmemesi işletmeler için GİM hesabındadır ve bu tür giderler belirsizdir.

Perakende sektörüne baktığımızda ise son derece karmaşık, son derece istikrasız bir fiyatlarla karşılaşıyoruz. Yukarıda bahsetmeye çalıştığım konjonktür hareketlerinden dolayı neredeyse hava durumuna gör fiyatlar oluşmaktadır. Yani maliyetler geçerli değildir ve yerine koymak esas alınmaktadır.

Bütün bu problemlerin nedeni yüksek enflasyondur. Hükümetin uygulamaya koyduğu üretim seferberliği doğru bir modeldir ama uygulama yöntemi tartışmaya açıktır. Bu sorunlara geçici süre de olsa katlanmak zorundayız ama maalesef işletmeler için istikrar sağlanması, geleceğe dönük üretim ve yatırım programlarının belirlenmesi konusunda sıkıntı yaşanmaktadır.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist