Bir yılı aşkın bir süreden bu yana yaşadığımız ekonomik olaylar, konjonktürel dalgalanmalar büyük veya küçük fark etmeksizin tüm işletmeleri olumsuz yönde etkiledi. Özellikle üretim işletmeleri, hammadde ve enerji fiyatlarındaki artışların etkisiyle zor bir dönem yaşamaktadır.

Son bir yıla baktığımızda üretim girdilerinin tamamında yaşanan fiyat değişiklikleri, işgücü maliyetlerinin yükselmesi, döviz kurlarındaki hareketlenmeler işletmelerin orta ve hatta kısa vadeli plan yapmalarını engelledi ve işletmeler neredeyse günlük kararlar almaya başladılar. Üretim işletmelerinde problemlerin en büyüğü ise günlük yaşanan girdi maliyetlerinin satışa yansımasının uzun zaman almasıdır. Çünkü rekabetçi bir ortamda normal fiyat artışları bile gecikerek yapılabiliyor. Bir de vadeli çalışan sektörler için üretim plan ve programı yapmak bir yana yapılacak tahsilat ön plana çıkmakta, ancak çözüm olarak bir başka yol bulunamamaktadır. Yani üretim işletmeleri, sık sık gelen zamlarla birlikte satışın kendilerine dönebilmesi üretimde geçen zamana bir de vadenin eklenmesiyle uzun bir süre gerektirmektedir. Örneğin vadelerin ortalama dört ay olduğu bir sektörde iki ay da üretim süresi olmak üzere tahsilat süresi 6 aya kadar çıkmaktadır. Döviz kurlarının neredeyse saatte değiştiği bir dönemde altı ay gibi biz zaman son derece uzun bir süredir ve üreticinin katlanmak zorunda olduğu bir süreçtir. Kaldı ki üretimden çıkan her mamul aynı gün satılamamaktadır. Hâlbuki döviz kurları istikrarlı bir seyir izlese, hammadde ve ara mamul fiyat değişimleri periyodik dönemlerde yapılsa üretimde de kısa ve orta vadeli planların yapılmasını kolaylaştıracaklardır.

İçinde bulunduğumuz ortamda üretim işletmeleri günü kurtarmaya çalışmaktadır ve yeni yatırım için önlerini göremedikleri için karar vermekte zorlanmaktadır. Çünkü ekonomik göstergelerin sık sık değişimi kendilerine güven vermemektedir. Hepimizin bildiği gibi ekonomide en büyük faktör güvendir.

Sanayicilerin bir diğer problemi kredi kaynaklarına ulaşımda çekilen zorluklardır. Her işletme, özellikle üretim işletmeleri büyümek, üretim hacmini yükseltmek, ihracatı arttırmak, katma değeri yüksek ürünler üretmek gibi nedenlerle krediye her zaman ihtiyaç duyacaktır. Politika faizinin düşük olduğu içinde bulunduğumuz dönemde düşük maliyetli kredi sanayicilerimize bir türlü ulaşamamıştır. Halbuki düşük faiz politikasına geçilmesinin amacı sanayicileri üretime teşvik ederek ihracat odaklı ekonomik büyümeyi sağlamaktır. Üretime ulaşmayan düşük faiz bankalara yaramış ve tarihinin en yüksek karlarını elde etmişlerdir.2022’nin ikinci yarısında yakaladığımız %7.6 ekonomik büyüme içindeki en büyük pay %26 ile bankacılık sektörünündür.

Bir diğer konu, sanayicilerimizin fabrika binası yapabilmek veya satın alabilmek için yer bulamaması veya fiyatların yüksekliği yüzünden ulaşılamamasıdır. Bu konuda ilk evim ilk işyerim projesinde ve sayıları giderek artan organize sanayi bölgeleri kısmen de olsa sorunu çözebilir ancak yeterli değildir. Bu sorunun en optimal çözümü devletin âtıl durumda bulunan arazileri değerlendirerek sanayicilere ücretsiz olarak vermesi hatta binaların da yapılarak en düşük maliyetle üretim üslerinin kurulmasıdır. Bu veya benzeri bir uygulama yapıldığı taktirde üretim işletmelerinin işleri kolaylaşacak ve sadece üretim yapmaya odaklanacaklardır. Ayrıca işletmelerin büyümeleri de gündeme gelecek ve Türkiye modeline katkıları daha kolay olacaktır.

Mevcut durumda ülkemizde çeşitli bölgelerde yatırım teşvik projeleri uygulanmaktadır ama meseleyi ileriye dönük ve uzun vadeli düşünmek gerekir.

Öte yandan üretim işletmelerinde en belirgin sorunlardan biri de ara eleman sıkıntısıdır. Ülkemizde 206 tane üniversitemiz yurdun her köşesine dağılmıştır ama endüstri meslek liseleri yeterli gelmemiştir. Devlet büyüklerimizin bu konuyu da değerlendirmeleri gerekir.

Hükümetin uygulamaya koyduğu Türkiye modeli son derece doğrudur ve desteklenmesi gerekir. Çünkü ekonomik büyüme üretim ile doğru orantılıdır. Ancak gidiş yolu tartışmaya açıktır. Yatırım ancak ve ancak düşük faiz uygulaması ile mümkün olacaktır. İhracatın artması, devletin vergi gelirlerinin çoğalması, ülkeye döviz girdisi sağlanması, işsizliğin azalması ancak üretim sayesinde gerçekleşecektir. Ancak ithalata dayalı üretimden kurulmak zorundayız. Çünkü üretimde kullanılan ara mal ve hammaddeyi kendimiz üretirsek hem paramız yurt dışına gitmeyecek hem de üretim maliyetlerimiz düşeceği için enflasyona olumlu yansıyacaktır.

İçinde bulunduğumuz dönemde tüm dünya resesyon endişesi yaşamaktadır. Dolayısıyla bazı Avrupa ülkeleri üretim üslerini ülkemize kaydırabilir. Lojistik maliyetlerini astronomik şekilde artması nedeniyle Türkiye Avrupa’nın üretim üssü olabilir. Çünkü lokasyon açısında son derece uygundur.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist