Geçtiğimiz günlerde Hazine ve maliye bakanı Sn. Nureddin Nebati tarafından yeni bir kredi garanti fonu destekli yeni bir hazırlık yapıldığı açıklandı. Burada amaç krediye ulaşamayan veya yüksek maliyetle ulaşabilen iş insanlarımızın kredi ihtiyacının optimal şekilde karşılanmasıdır.

Kredi Garanti Fonu (KGF) 1991 yılında kurulmuş olup, 14 Temmuz 1993 tarih, 93/4496 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı ile kuruluş organizasyonunu tamamlayıp ilk kefaletini 1994 yılında vererek faaliyetlerine başlamıştır. KGF, kurumsal bir kefalet kuruluşu olarak teminat yetersizliği nedeniyle çeşitli kredi ve destek imkânlarından yeterince yararlanamayan Küçük ve Orta Büyüklükteki İşletmelerin (KOBİ) ve KOBİ dışı işletmelerin, “müteselsil kefil” olmak suretiyle krediye erişimlerini sağlamaktadır.

KGF, Türk Ticaret Kanunu’na göre kurulmuş bir anonim şirkettir. Kamu kuruluşu olan ve kamu kuruluşu sayılan ortakları; KOSGEB, TOBB, TESK ile Eximbank, Halkbank, Vakıfbank, Vakıf Katılım Bankası, Ziraat Bankası ve Ziraat Katılım Bankası’dır. Diğer ortakları ise; Akbank, Albaraka Türk Katılım Bankası, Alternatif bank, Anadolubank, Burgan Bank, Denizbank, Fibabanka, Garanti Bankası, HSBC, ING Bank, İş Bankası, Kuveyt Türk Katılım Bankası, Nurol Yatırım Bankası, Odea Bank, QNB Finansbank, Şekerbank, Turkland Bank, Türk Ekonomi Bankası, Türkiye Finans Katılım Bankası, Türkiye Sınai Kalkınma Bankası, Yapı ve Kredi Bankası, Türkiye Emlak Katılım Bankası, PASHA Yatırım Bankası A.Ş. ile Mesleki Eğitim ve Küçük Sanayi Destekleme Vakfı (MEKSA) ve Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV)’dür.

KGF, Bankalar ile risk paylaşımı esasına göre çalışmakta, kredi tutarının belli bir oranına kadar kefil olabilmektedir. Bankalarca kullandırılacak kredilerin kefaleti kapsamında KGF, firmaların kredi değerliliğinin tespitinde öncelikli olarak Bankanın görüşünü önemsemekte ve kredi riskinin belli bir oranda Banka tarafından üstlenilmesini esas almaktadır.

KGF’nin kefaletinden yararlanmak isteyen işletmelerin, Kredi Verenlerden kullanacakları krediler için KGF’nin ortağı olan Kredi Veren ’den herhangi birine başvuruda bulunmaları yeterli olacaktır. Ayrıca, KGF’ye ortak olan Bankaların hâkim ortağı olduğu veya KGF’ye ayrıca ortak olan finansal kiralama ve finansman şirketlerinden temin edilecek finansman için de işletmeler bu kuruluşlardan herhangi birine başvuruda bulunulabilmektedir.

NOT: Yukarıdaki yazı Cumhuriyet gazetesinden alıntıdır.

Teminat yetersizliği olan KOBİ’lerin krediye erişimini sağlamak için kurulmuş olan KGF, 22 Haziran itibarıyla 483 bin şirket için 234,1 milyar TL krediye kefalet verdi. Ancak bu kredilerin yatırım dışında kullanıldığı eleştirileri uzun süredir gündemde. Bu konuda en sert eleştiriyi ise Hazine ve Maliye Bakanı Nureddin Nebati yapmış, “Kredi Garanti Fonu, kredileri yatırıma gitmemiş yata, kata, dövize gitmiş. Şimdi kontrollü olacak” demişti.

Son aylarda seçim öncesi iktidarın piyasaya para dağıtacağı beklentisinin arttığını söyleyen Ziraat Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Prof. Dr. Şenol Babuşçu, düşük faizli verilecek kredilerin yatırıma dönüşmesinin imkânsız olduğunu söyledi. “Yata, kata gitmesin diye mutlaka önlemler alacaklardır ama ne kadar işlevsel olur bilinmez” diyen Babuşçu şunları söyledi:

“Net olan tek şey yatırıma gitmeyeceğidir. Bunun yanı sıra düşük faizli konut kredileri de gelecek. Ancak bu kadar yüksek enflasyonun olduğu bir ülkede piyasaya bu kadar sıcak para dağıtmak, ister istemez enflasyonu tetikleyecek ve dar gelirli ücretli çalışanı zora sokacaktır.”

Prof. Dr. Bil Say Kuruç da enflasyon ortamında dağıtılacak ucuz kredilerin piyasaya destek olmaktan ziyade dövize gideceğini savundu. Kuruç şöyle konuştu:

“Bu kadar yüksek enflasyon varken, seçim öncesi belirsizliği hâkimken yatırım olur mu? İktidar resmen krediyi alabilecek olanlara ‘Gidin döviz alın’ diyor. Güven kaybı bu kadar düşük seviyedeyken yatırım yapılmaz.”

Prof. Dr. Aziz Konukman da enflasyon çözülmeden ve güven ortamı tesis edilmeden atılacak bu tür adımların işlevsiz kalacağını vurguladı. Konukman, “Bu krediler tabii ki yata kata gider. Bu enflasyon oranında alınan ucuz parayı mala bağlayacaklar. Seçim var iktidarın değişme ihtimali var kim neden yatırım yapsın bu maliyetlerle?” dedi.

Yukarıdaki yazıdan da anlaşılacağı üzere ucuz maliyetle alınan krediler amacına uygun kullanılmadığı taktirde ekonomi için fayda değil zarar getirecektir. Hükümetin üretim odaklı büyüme hedefine ulaşabilmesi, iş insanlarımıza özellikle üretim işletmelerine ucuz kredi vererek üretim maliyetlerini düşürmektir. Düşük faiz politikasına geçilmenin sebebi de üretim seferberliği başlatmaktır. Sanayicilerimiz kredi maliyetlerini düşürdükleri zaman son tüketiciye kadar fiyatlar da düşme eğilimine girecek ve enflasyonun önü kesilecektir. Ayrıca üretim hacmi genişleyerek ve üretim çeşitliliği artırılarak ihracat rakamlarımız daha da büyüyeceği için merkez bankasının döviz rezervleri yükselecek ve döviz kurlarının kontrolu daha kolay sağlanacaktır. Daha da ötesi uluslararası piyasalarda rekabet gücümüz artacak ve ülkemiz Orta Doğu’nun üretim merkezi olma yolunda ilerleyecektir.

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist