Hükümetin uygulamaya konduğu yeni ekonomik modelin amacı, politika faizlerinin düşmesiyle birlikte öncelikle üreticiler olmak üzere iş dünyasının düşük faizli krediler kullanması sonucu üretim kaynaklarının doğru kullanımını sağlamak, ülkede yatırımların artmasının önünü açmak, yabancı yatırımcıların ülkemize gelmesini teşvik etmek ve bunun sonucunda ihracat miktarının arttırılması, ithalat rakamlarının minimuma indirgenmesi, ülkeye döviz girdisini arttırarak merkez bankasının döviz rezervlerini çoğalması ve kurların kontrol altına alınmasıyla birlikte enflasyonun da yükselmesini önlemekti.

İlk bakışta üretim odaklı bir model olduğu için son derece doğru olduğu söylenebilir. Böylece ülkede istihdam artacak, işsizlik azalacak üretim ve iş hacminin maksimum seviyeye çıkarılmasından dolayı devletin vergi gelirleri de artacaktı. Bu sebeplere eklemeler yapılabilir ama politika faizlerinin düşürülmesi sonucu üretim maliyetlerinin azaltılması amaçlar arasında idi.

Ancak yaklaşık 30 ayı aşkın bir süreden bu yana uygulanan düşük faiz politikası bir türlü iş dünyası düşük faizli kredi kullanasına olanak tanımadı hatta çok yüksek maliyelere katlanmak durumunda kaldı. Başka bir deyişle düşük faiz politikası bankaların karlarının tavan yapmasına sebep oldu. Günümüz itibariyle %8,5 a kadar gerileyen politika faiz oranıyla merkez bankasından para alan bankalar, aldıkları bu parayı %25-30 faizle tüketicilere veya ihtiyaç sahiplerine satmak suretiyle tarihinde görülmemiş oranda kar elde ettiler.

Hükümet yukarıda anlatmaya çalıştığım krediye ulaşma zorluklarının aşılması amacıyla birtakım önlemler almasına rağmen sonuç değişmedi. Öncelikle kredi faizlerinde uygulanan oranlara göre zorunlu karşılık mecburiyeti getirilmesi bunlardan en belirgin olanıdır.

Yeni ekonomik modelin öncelikle enflasyonun düşürerek başlanması bu konuda izlenecek en optimal yoldur. Çünkü döviz, faiz, borsa şeytan üçgeni entegre olarak faaliyet göstermektedir ve aralarındaki dengenin çok çok iyi kurulması gerekir. Aksi halde birine dokunduğunuzda diğerinin tepki vermesi kaçınılmazdır.

Geldiğimiz noktada döviz kurlarının anormal seviyelere gelmesi sonucu yüksek enflasyonla yaşamaya başladık ve artı hepimiz döviz kurlarını, enflasyon oranlarını adeta bir ekonomist gibi takip etmeye başladık. Bir çoğumuzun yaşam tarzı değişti, ihtiyaçları ertelemeye hatta iptal etmeye başladık.

Bu arada dövize olan talebin durdurulması veya TL talebinin arttırılması için de bir dizi önlem alındı. Bunlardan en önemlisi kur korumalı mevduat sistemidir. Yabancılara 400000 dolar gayrimenkul almaları durumunda vatandaşlık verilmesi, ihracatçıların elde ettikleri gelirin %40 ını merkez bankası veya diğer bankalar aracılığıyla TL ye çevrilmesi ek tedbirler olarak sayılabilir.

Seçim atmosferine girdiğimiz içinde bulunduğumuz dönemde bankaların tahvil alma zorunluluğunun daha zorlaştırılması, liralaşma hedefleri ile ilgili atılan adımlar kredi olanaklarının değişmesine sebep oldu. Ticari kredilere ulaşmak neredeyse imkânsız hale geldi. İhtiyaç kredilerinde ise maksimum sınır 70,000 TL olarak belirlendi ve bu rakamın üzerine çıkılması yasaklandı. Ticari ve KOBİ kredilerinde ise belirgin bir şekilde durağanlığa gidildi. İster kamu ister özel ister yabancı kökenli bankalarda günümüzde 70,000 TL’nin üzerinde kredi kullandırılmamaktadır.

Yukarıdaki yazıyı 13 Nisan 2023 tarihli kendi makalemden alıntıladım.

Geldiğimiz noktada seçimlerden sonra iş başına gelen Sn. Mehmet Şimşek ve Sn. Hafize Gaye Erkan ikilisi eski dönemde izlenen para politikasının yanlış olduğunu, bundan böyle rasyonel (akılcı) politika izlenerek devam edileceğini açıklayarak göreve başladılar. Öncelikle yukarıda anlatmaya çalıştığım gibi kredilerin doğru kullanımının sağlanması için gerekli adımları attılar ve ilk aydan itibaren politika faizlerini arttırmaya başladılar. Aradan geçen 5 aylık sürede %26,5 gibi faizleri arttırarak, sıkılaştırılmış para politikası izlenerek iç talebi daraltmayı hedef kabul ettiler. Ancak maalesef enflasyon düşme eğilimine girmedi ve yüksek seyretmeye devam ediyor.

Politika faizleri ile enflasyon oranının birbirine yakın olması muhtemelen 2024 yılının ikinci yarısında gerçekleşecek ve enflasyonun kontrol altına alınması kolaylaşacaktır. Krediler konusuna gelince; işletmeler zaman içinde ürün gamını çoğaltmak, Pazar payını yükseltmek, uluslararsı pazarlarda rekabet kurallarına uyum sağlamak ve dolayısıyla ihracatı arttırmak için büyümek zorundadır. İşte bu gelişmelerin oluşabilmesi bir takım ek kaynaklarla sağlanacaktır. Ek kaynaklar ise bankalardan kullanılan kredilerdir ve bunun da birtakım kriterlerine uyum sağlamak gerekir.

Günümüzde ise işletmelerin krediye ulaşımını kolaylaştırarak üretim kaynaklarının doğru ve verimli hale gelmesi için bir takım olumlu adımlar atılmıştır. Aşağıda basından aldığım yeni önlemleri paylaşıyorum. (Sözcü gazetesi)

TCMB, TL nakdi kredilerden yüzde 30 menkul kıymet tesisi uygulamasına son verdi. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise Merkez’in bu kararının ‘krediye erişimi kolaylaştırmak amacıyla’ atıldığını açıkladı.

Merkez Bankası (TCMB) bankacılık sisteminde TL mevduat payının artırılmasına ve sadeleşmeye yönelik adımlar açıklarken TL nakdi kredilerden yüzde 30 menkul kıymet tesisi uygulamasına da son verildi.

TCMB standart TL mevduatın toplam mevduat içindeki payını artırmaya yönelik aylık TL payı artış hedefinin gerçek kişiler için yüzde 2,5’ten yüzde 3,5’e yükseltileceğini açıkladı.

Değişiklikler bugün Resmî Gazete ’de yayımlanan tebliğ ve basın açıklaması ile duyuruldu. TCMB teknik detayların takip eden düzenlemelerde yer alacağını belirtti.

TCMB, bankalarca kullandırılan TL cinsinden nakdi krediler üzerinden yüzde 30 menkul kıymet tesisi uygulamasına son verdi.

Son verilen bir diğer uygulama, harcama mukabili kullandırılmaması halinde menkul kıymet tesisine tabi olan kredilerde yapıldı.

FAİZ/KÂR PAYI ORANINA GÖRE MENKUL KIYMET KALDIRILACAK

TCMB ayrıca bankalarca satın alınan reel kesimin ihraç ettiği menkul değerler üzerinden yüzde 30 menkul kıymet tesisi uygulamasına da verdi.

Faktöring şirketlerinin faktöring alacaklarına referans oranın 2,7 katının üzerinde uyguladıkları faiz oranına göre menkul kıymet tesisi uygulaması da kaldırıldı.

Sadeleşme kapsamında bankaların TL ticari kredilere referans oranın 1,8 katının üzerinde uyguladıkları faiz/kâr payı oranına göre menkul kıymet tesisi uygulamasının da kaldırılacağı açıklandı.

TCMB açıklamasında, “Yatırım malı ithalatının net ihracatçılık şartından hariç tutulmasıyla ihracat kredilerine erişimin kolaylaşmasına katkı sağlanacaktır” denildi. Banka kısa süre önce reeskont kredilerinde de benzer bir düzenlemeye gitmişti.

İKİ MADDE DÜZENLEMEDEN ÇIKARILDI

Dövizden dönüşen kur korumalı hesapların yenilenmesi ve TL’ye geçişi ile TL payının artırılmasına ilişkin maddeler menkul kıymet düzenlemesinden çıkarıldı.

TCMB yabancı para mevduat için tesis edilen zorunlu karşılıklar üzerinden komisyon alınması uygulamasında döviz dönüşümlü kur korumalı hesapların yenilenmesi ve TL geçişi ile TL payının artırılmasına yönelik değişiklikler yapılacağını da açıkladı.

Buna göre TL’ye geçiş oranı yüzde 10’dan fazla olan bankaların hedefi aşan kısmı yenileme hedefine sayılacak.

Merkez Bankası dün, tahminlere paralel 500 baz puan artışla politika faizini yüzde 35’e yükseltirken seçimler sonrası başlayan cumhurbaşkanı destekli sıkılaştırmanın, faiz artırımının yanı sıra, parasal sıkılaştırma sürecini destekleyici adımlarla devam edeceğini açıklamıştı.

Para Politikası Kurulu metninde, “Sadeleşme süreci, etki analizleri dikkate alınarak kademeli olarak ilerlemektedir. Bu kapsamda, TL mevduat payının artırılmasına yönelik ilave adımlarla parasal aktarım mekanizması güçlendirilmeye devam edilecektir” mesajı verilmişti.

ŞİMŞEK: AMAÇ TL’Yİ ÖZENDİRMEK, KREDİYİ KOLAYLAŞTIRMAK

Öte yandan, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ise, bu sabah Merkez’in bu kararına ilişkin sosyal medya hesabı üzerinden yaptığı açıklamada şunları söyledi:

“Daha iyi işleyen bir piyasa ekonomisi için önemli sadeleşme adımları. Amaç krediye erişimi kolaylaştırmak ve TL’ye geçişi özendirmek.” (REUTERS,

ZAFER ÖZCİVAN

Ekonomist-Yazar